14 Eylül 2016 Çarşamba

Unutulanlar


Bazen kelimeler bile çıkmaz lugattan öyle bir pranga ki yüreğe vurulan taşıyamaz ezilir zaman ...

Merhaba dostlarım sizlere yazacak sözler kelimeler aradım kaf dağlarında, içimdeki deli taylara nal bulmadan. Bugün sizinle uzaktan bir diyalog kurmak istemiyorum. İçinizden biri gibi bir dost, bir kardeş, bir ana-baba kim bilir belki bir sevgili ...

Dostlarım şöyle  bir sabah  çay demlemek isterdim size,
sabahın kokusuna dolan sohbetler etmek için...
Sonra kapımın çalınmasını beklerdim, sizlerden bir kardeşimin sıcacık simitleriyle gevrek şakalar yapması için...
Geç kaldığım bir zamanda
fırlayarak çıktığım kapıdan bağıran annem olmalıydınız,
sesinizde "eve geç kalma sakın!" diyen  cümle olsaydı...
Gittiğim yerde ilk gördüğüm,
güzel yüzlü yar siz olsaydınız da tebessüm dolsaydı çehrem...
Cebimde kalan boşluğu dolduran baba olmalıydınız belki de.
Benim yuvam ikidir biri ev biri okul derken okulumu dolduran öğretmenim yahut sıradaşım olmalıydınız...
Kim bilir belkide sürüme gözü gibi bakan bir sadık çoban...


Dost, yaren, ana, kardeş  ne güzeldi yürek demlerinde...sizlere bunları saymak istedim ki güzel görsün yüreğimiz, güzel görene, görebile ne , görmek isteyene...

Dostlarım  bizler neden muhabbeti unuttuk .
Halbuki yılanı bile deliğinden çıkarmazmıydı güzel bir dil...
Dostlarım bizler ne zaman sen, ben, o diye ayrıldık ...Adem'den olma Havva'dan doğmadık mı sanki...
Biz bizim iken ,toprak bizim oldu, sonra biz toprağın... Birşey olmaz birlerden derken yek, tek , sek diyerek bölmedik mi hepliğimizi...
Merhameti kaç kuruşa sattık kine,
adaleti kaç kuruşa harcadık  bencilliğe,
ya sevgiyi , saygıyı şefkati kaça sattık?
Hayvanî benliğimize...
Sitemkârım  arkadaşım sitemkâr 
Vicdanımın perçemleri dökülüyor tek tek ...
Tutmak elde iken gafile nafile olmaz kopar salkım saçak...

Buruğum zamane içine...
Çayımı demledim,
ne gelen var ne giden...
Zaten dem de dem değil...
Gönüle dolan
gam da gamdır bu...




mahsimazuhal.blogspot.com.tr