29 Kasım 2016 Salı

Garipten Yolcuya



Ey yolcu sen kimsin?

Bir gayeden viraneyim
Bahçemin nergisine amadeyim
Dertli dünyaya asudeyim
Zati gönlün divanesiyim


Ey yolcu sen nesin?

Bahr-i Bipayandan bi nebzeyim.
Arif-i billahdan bi kelimeyim.
Kelimeyi tevhidin söyleyeniyim.
İmdi iki hudut arası mülteciyim.


Ey yolcu nerden geldin?

Bir toprağ'ın eşiğinden
Bir nurun beşiğinden
Bir zatın kudretinden
Kovulmuşumda gelmişim.


Ey yolcu nereye gidersin?

Bir nefesin sebebine
Bir hakikatin edebine
Beyazıd-ı Bestaminin nefesinden
Bi-adile kül olmaya gidem...


Bir zamanlar birileri vardı değer yazıtlarına kazınmışlardı.
Bir zamanlar birileri vardı güneşi önüne sürmüşlerdi...
Ve yine bir zamanlar birileri vardı hüdanın yolunda gazaya tereddüt etmeden çıkarlardı..
Gel zaman git zaman dediler ve şimdiki durumun ahvalini  yakın  birkaç sözcük belki biraz şiirle dediler. Garip kulun dertli dilinden şöyle dedim;


Yolcu yoldan mı şaştı?
Yoldan mı döndü?
Yahut birkaç çakala yemmi oldu?
Hani nerde yolun düsturu yolcu?
Nerde ki yollar böyle ıssız kaldı...
Yolun nârı yolcuyu sessizlik mi vurdu?
Yolun yoldaşının ciğeri leşlenip,
akbabalar mı semirdi?
Nerde bu edepli gayenin esefli vücutları...
Şafağı kan kızılı bu yolların,
bad-ı sabadan gayr-ı  soranı mı kalmadı?

Ey yolcu !
Altına saklandığın o nefsin
Gölgesini yakta gel
Şamarını atta gel
Günahını yazda gel.

Ey yol !  
Üstüne konduğun bu gayenin
Gülabını sür de gel
Şimalini at da gel
Güruhunu vurda gel.

Ey Gayem!
Birlen.
Dirlen.
Sana bitmek
Bana dönmek
Yakışmaz...



Dilim böyle yanarken göğsümde
koca bir umutla,
Yüreğimden taşan gamı
Deryaları salıverdim..
İnanmış bir inançla
Yolcunun yola çıkması umudu, duası ve selamıyla...


mahsimazuhal.blogspot.com.tr
Resim: Fausto Zanaro







18 Kasım 2016 Cuma

Ben İnsanım

Berikilerde geldi geçti
Ötekilerde...
Dünde geçti gitti
Bugünde...
Zamanın içinden çıkan her güzel cüz
bire bin verip ,
Toprağı ekti geçti...
Varlığa ne kelam
Yokluğa eman
Arasını sorsalar
Ondan hayli bahtiyar...
El zamandan başka yok yaman
Akrebiyle sokulan
Yelkovanıyla nem arar

Sorsan tabibe ilaç
Der elini hüdaya aç...
Ey gönül , el gönül
Görde uyan gönül.

Bana sordular ezelî
Heyhat ki heyhat..
Duy aşık Yunus'u
Der ben bilmem
ben bilmem...

Bana sordular ebedi
Aman ki ne aman
Gör aşık Rumi'yi
Der ol da yan,
Gel de yan...

Bana sordular insanı heyhat!
Nebbevvi yoluna toz olam,
Dilim ona saz ola,
Bak  aşık Muhammed'e
Der takvanı kuşanda gel
insanı yaşatta gel...

Vel hasıl
Gel kasım
Sor kerem-ü evliya
İnsan mı ben ola
Ben de can-ı veren ala...

Heyhat!
Candan bigafilim
Heyhat!
Yardan binafilim
Şimdi geçse de zaman
Ben hep aynı candayım...

Ben insanım,
Aşka gelen.
Ben insanım,
Yanı veren.
Ben insanım,
Seve gören.
Şimdi tut gönül-ü âçıverem...






Saygı ve hürmetlerimle...

mahsimazuhal.blogspot.com.tr








22 Ekim 2016 Cumartesi

Güz Dökümü






Salkım salkım sallanan tanelerdi düşen toprağa
Ve aşeren bir gebenin  güzsancısına ebe yenibahar...
Karabulutların küleği dolunur ...
Rüzgarın nefesi nefesleri keser...
Güneşin kızıllığının esamesi yok.
Bulutların hüznü göğü çalar benden...

Yeşeren düşler geride kalır
Ufkutiyetin hükmü kırılır
Uktesi kalmış bir gönülün
Güz sancısı başlar ...

Kesilen bir buzun tadını
Sabahın ilk beyaz örtüsünde alırsın
Titreyerek attığın her adımı
Korkma acıyarak geçirirsin..

Karanlığın içinden süzülen
Bir kastane ışığı
Sıkı sıkıya sarıldığın ten
Dağılır belki birden

Bak gördün mü pencerenden,
Beyaz buza basmış bir çıplak ayak,
Kederler kederinden bir lokma sıcak,
Öyle bir güz ki bırak kıştan beter...

Hani nerde sokakları satır atlayan
Karanlık gecenin korkusuzları
Bak gelir mi hiç yedi tepeden
Ve haykırır mı hiç yeniden
Boza Boza Bozacı...

Öykülerin masalların
Koca koca gulyabaninin
Almış yerini bir sessizlik
Bir Dirhem bile sözü yok..

Ana baba dede nene
Nerde bir çift dizleri
Saçlarımıza dokunmuş silinmişlik
Söyle tarak tutar mı bir çift elin yerini..

İlklerin yağmuru sel gibi yürekte
Yitik bir can değil bin can elde
Renklerin başını karalar bağlamış tezde
Göklerin kuşağı mı kurumuş tende

İlk yağmur
İlk toprak
Ve
İlk insan
Neden kokmuyorsunuz
Bu güzde...



Sahi
Ömürlük bir güz mü geldi ?
Yoksa
Güzlerin güzeli mi öldü?

mahsimazuhal.blogspot.com.tr

5 Ekim 2016 Çarşamba

Evvelden Ebede


Bir güneşin gölgesiydi yakan tenimizi  ...
Öyle susuyorum ki kana kana içiyorum geçmişi. Mayhoş muntazam bir tat damağımda bin ah,  genzi yakar ki dilim perişan.
Dudaklar kapanmış bir yudum suya ,
can buldurmayan sudan ne hayır,
bırak çöllerin Mecnun'uyum ben.
Gayri leylam istemem,
Bu canıma canan yar olmadıkça.
Dağlar düzülür kat kat ,dağlar süzülür toz duman,
Bir nefes ki eser acı yel ,
dağılır toz olur koca eller...
Feryat figanim şu Diyar-ı bekir'de.
Bağdat'tan Yemen'e ağlarım vahdette.
Kıyılmış ensemden damarım,
ister saç olasın ister şah.
Bedeni topraktan sıyırmışım,
Ol demişde olmayana heyhat!
Ne farkeder ki şimdi,
Cananın oldurması hiç baş üstüne konmaz mı?.
Gariplerin yolunda bir tozum,
öyle yeller eserki sağa sola vururum.
Demin demi olmasa bir küfüre batarım...
Ah minel-aşk...
Derdime deva veren canan,
seni bana canımdan vermişte,
canıma nefesi yok mu saymış.
Kor alevde bir damla su,
ben umudu berzahda bulmuşum.
Semanın kürsüsünde bir kudret ki
Cihân-ı âlemin Âlem-i Cihânda ona bir faydası yok.
Âb-ı hayata eğilen yek insan
Bakıpta görmedi mi bir ilham..
Yarılmış ayın halveti kuyular,
Âb-ı hayat mı sizdedir
yoksa canan?Söyleyin bana.
Zemheri bir gecenin koynunda,
Bir yanimda Beytullah
bir yanımda Dâru'l-Gurûr...
Eşiğine vardığım kapı cabülsadan gayrı nola..
Yollardır bizim payımız ey Âdem !
Bir elmadan şarap yapsam
sürgün canımın acısını dağlar da
fayda olmaz arzıma ...
Ey elma,
bak neler ettin bana.
Bin katından düşeni sersemü perişan ettin..
Gel ağlayalım ey canım
gözyaşlarımızda tufan çıkaralım
Nuh'un gemisini görünce
bizde kurtulanlardan olalım..


mahsimazuhal.blogspot.com

14 Eylül 2016 Çarşamba

Unutulanlar


Bazen kelimeler bile çıkmaz lugattan öyle bir pranga ki yüreğe vurulan taşıyamaz ezilir zaman ...

Merhaba dostlarım sizlere yazacak sözler kelimeler aradım kaf dağlarında, içimdeki deli taylara nal bulmadan. Bugün sizinle uzaktan bir diyalog kurmak istemiyorum. İçinizden biri gibi bir dost, bir kardeş, bir ana-baba kim bilir belki bir sevgili ...

Dostlarım şöyle  bir sabah  çay demlemek isterdim size,
sabahın kokusuna dolan sohbetler etmek için...
Sonra kapımın çalınmasını beklerdim, sizlerden bir kardeşimin sıcacık simitleriyle gevrek şakalar yapması için...
Geç kaldığım bir zamanda
fırlayarak çıktığım kapıdan bağıran annem olmalıydınız,
sesinizde "eve geç kalma sakın!" diyen  cümle olsaydı...
Gittiğim yerde ilk gördüğüm,
güzel yüzlü yar siz olsaydınız da tebessüm dolsaydı çehrem...
Cebimde kalan boşluğu dolduran baba olmalıydınız belki de.
Benim yuvam ikidir biri ev biri okul derken okulumu dolduran öğretmenim yahut sıradaşım olmalıydınız...
Kim bilir belkide sürüme gözü gibi bakan bir sadık çoban...


Dost, yaren, ana, kardeş  ne güzeldi yürek demlerinde...sizlere bunları saymak istedim ki güzel görsün yüreğimiz, güzel görene, görebile ne , görmek isteyene...

Dostlarım  bizler neden muhabbeti unuttuk .
Halbuki yılanı bile deliğinden çıkarmazmıydı güzel bir dil...
Dostlarım bizler ne zaman sen, ben, o diye ayrıldık ...Adem'den olma Havva'dan doğmadık mı sanki...
Biz bizim iken ,toprak bizim oldu, sonra biz toprağın... Birşey olmaz birlerden derken yek, tek , sek diyerek bölmedik mi hepliğimizi...
Merhameti kaç kuruşa sattık kine,
adaleti kaç kuruşa harcadık  bencilliğe,
ya sevgiyi , saygıyı şefkati kaça sattık?
Hayvanî benliğimize...
Sitemkârım  arkadaşım sitemkâr 
Vicdanımın perçemleri dökülüyor tek tek ...
Tutmak elde iken gafile nafile olmaz kopar salkım saçak...

Buruğum zamane içine...
Çayımı demledim,
ne gelen var ne giden...
Zaten dem de dem değil...
Gönüle dolan
gam da gamdır bu...




mahsimazuhal.blogspot.com.tr

11 Ağustos 2016 Perşembe

KANATLARIN GÖLGESİNDEN


Susun.
Susun..
Susun...

Duydunuz mu kanat seslerini...

Öncesi;

Bir bulut gibiyim...
Bembeyaz, hafif, özgür...
bütün yokluklardan varolmuşum ben...
Eşit rüzgarlarda yolunu bulmuş,
Çınarların gölgeliği olmuş,
Uçsuz bucaksız kara bir toprakta bir nefesim ben.
Bir buluttum ben...
Daha ana kucağı gibi katıksız,
aguş sesi kadar içtenim...
Annemde sevgiyi görmüş,
sevgiyi daha bilmemiş ben.
Babamda merhameti görmüş,
daha etmemiş ben.
Ablada kıskançlığı görmüş,
daha olmamış ben.
Görmüşleri görmüşte,
mana değil mama arayan ben..
Bir bulutum ben ...
Daha emzik döneminde,
süt arayan bebeğim ben..
Dandini bostanlarda danaları görmüşte, emekleye emekleye uyuyan ben...
Çamura ilk daldığımda,
bandırmamdan tencere kaşık çıkaran ben..
Babamın gelişinden,
bir parça çikolata arayan ben..
Ve ben dünyada varolmuşta,
daha hayattın çarkını tatmamış ben.
Yeni doğmuş ben..


Şimdisi;

Terleyen avuçlarımdan kalbimi vermişim ben.
Bir ekmeği salçada kanıma pay etmişim  ben.
Anamın kaşığından şamarı kapıdan yemişim ben.
Babamın tokadını,
Yelkonvanın akrebe sokulmasından görmüşüm ben.
Zulamı sır suyunda kardeşe rüşvet eylemişim ben.
Saçımı kana okunmuş yolda çektirmişim ben.
Korkumu kaybettiklerimden beklemişim ben.
Kalbi bir esmer canda denk getirmişim ben.
Ben beni benlik yollarında engelleyip durmusumda,
Durup suçu ötelere fırlatmışım ben..
Bildiklerimi,başıma taç etmişim de
bilmediklerimi, tacıma kurban etmisim ben...
Kah solda kah sağdan kalkmışım da
ortayı görmemişim ben.
Silleyi hep boş umutlarda saymadan yemişim ben ..
Ben beni bilmeyi bilmemekte görmüşüm de canda bulmamışım ben...


Sonrası;

Ben beni bilmezsem beni kaybetmişim ben ...
Yokluğu varlıktan saymışım ben.
Sevgiyi içte bulmuşum ben.
Çocuğu mendilde saklamışım ben.
Yağmuru toprakta koklamışım ben.
Aşı alnımdan pişirmişim ben.
Merhameti vicdandan çıkarmışım ben.
Aşkı vavda yazmışım ben.
Nefreti iyi niyete satmışım ben.
Işığa elif gibi yürümüşüm ben.
Acıyı bir bebenin döşünde görmüşüm ben.
Zalimi pusulamdan yakalamışım ben.
Hakkı haktan öğrenmişim ben.
Ben rızayı hep sonradan aksetmişim...

Bil beni,
Sor beni,
Gör beni,
Gel beni gel..

Hayat bir kuşun kanadını açmasından, çırpmasına ve vücuda kavuşturmasına kadar geçen zamanda gizlidir..

Haydi şimdi kuşları izle
duy, gör ve bul...
Saygı ve hürmetlerimle...


mahsimazuhal.blogspot.com.tr
zuhal0366@gmail.com

24 Temmuz 2016 Pazar

Bir Avuç Hatıra



 Bir avuç hatıralardır, bizi ayakta tutan .
İyisi kötüsü sorgulanmadan. .
Kimi tebbessüm gibi düşer çehrene, kimi ise dirayet verir tüm bedenine ...
Avuçların bomboş kaldıysa ne önemi kalır ki geleceğin de bugününde..
Geçmiş değilmidir ilklerin çizgisi...
Ya gelecek onların imzası değilmidir. ..
Gözlerini kapattığında birkaç film şeridi geçmesi ölüme mi denk gelir hep sanki mutluluğuna paydaş olmaz mı  anılar ...

İlk aşkını hatırla,
hani delikanlı bir vücud,
masum bakışlar,
çocuksu sevmeler
bunların tadı hep anılarda gizli değilimdir?

Ya o ilk arkadaşı,
kankardeş kanını,
bir salçalı ekmekle bile bölüştüğümüz dostluk ..

Hani anne veya babana
ilk isyanın ve sonrasında gelen pişmanlığı, koşulsuz sevgilerinde görmedik mi?

İlk kınasını
asker uğurlamasında bir erkek,
yahut bakire bir kız
hüzünle,
gözyaşı ile yaşamadı mı?

Yahut okkalı bir dayağı
ya bir okul çıkışı
yada mahalle arasında
yemedik mi hiç...

İlk alın terini
bir sofrada,
ekmek bulamadığın günün azmiyle dökmedik mi  biz...

Hele birde ilk ayrılıklar yok mu hani, dünyanın durduğunu,
kanının yön değiştirdiğini,
kalbinin tutukluk yaptığını,
ama bir yandan
yoluna tecrübe pusulasını verdiğini görmedik mi?

Unutmak değildir,
hatıraları yaşatmaktır zihinde önemli olan işte budur bizi insan yapan ..
Hatıralardır,
sevgiyi doğuran,
yaşama mana katan...
Utanma yaşadıklarından,
iyi yada kötü ne farkeder ki dedim ya
güzeldir sana, bana, bize kattıkları. ..
Zaman her anıyı sıyırıp geçseydi, gelecek hayali, umudu ne kalırdı yaşam tahtasında. . Zamanın açtığı her deliktir seni hayata bağlayan. ..

Sıyrılda bak Güneş'e!..
Güneş hep aynı iken her gündoğumunda baktığında gördüğün aynımıydı sanki...
Hatırla gözyaşıyla yada huzurla izlediğin Güneş'i ,
sana aynı sıcaklığımı verdi sanki,
öyle olsaydı ne zaman farkına varırdık gökyüzüne asılmış Güneş'i ve sıcaklığını...

Hatıralardır duyguları veren ...
Sevmeyi öğreten. ..
Yalnızlığı öğreten. ..
Nefreti öğreten ...
Öğreten ve daima öğretecek olan ...

Demiştim ya hani iyi yada kötü,
hatıralardır bizleri hayata bağlayan...

Ufukta bugünde göründü Güneş,
Ama dünün dününden de farklı..
Bir avuç dolu geçmiş kaçtı yine gözüme
Ben baka siz takip ede durun 
Hatıralarla yaşamak dileğiyle dostlarım...


Mahsimazuhal


mahsimazuhal.blogspot.com.tr
zuhal0366@gmail.com

27 Haziran 2016 Pazartesi

Mavi Hatıra




Kurak bir ovadan çıkıp yollara düştüm..
Yol uzun.
Gece usul.
Ufuk uzak..
Fellik fellik gözlerle aradım taşları ovaları bağları bahçeleri..birkaç minnak evler ve içlerinden sızan loş aydınlıktan sıyrılmak uzun saatleri alıyordu sonra irileşen binalar sahte ışıklar ...Radyodan çalan birkaç  buruklu şarkıda iyice dertlendiriyordu , dertlendikçe demleniyorduk desem daha iyi olurdu sanırım .
Yol uzun mu uzundu ama sonunda mavilik olduğunu bilmek ,katlanmaya değerdi..Bambaşka şehirler bambaşka insanlar bambaşka yollar akıp gidiyordu zaman gibi..Akıp gidiyordu da dedimya sonunda mavilik vardı, katlanmaya değerdi.
Ne egzoz durdu nede yol tâki ufukta ışık taneleri parlayana dek.. Gözbebeklerim büyüyüp serpilen bir genç kız gibi utangaç, kına gecesinden yüksek yüksek tepeleri devşiren bakirelerin gözleri gibi doldu da taşacak yer bulamadı çehresinde..
Ufuk yakın mı yakındı artık
Kızıl mı kızıl
Evraka! İşte
Ufukta mavilik göründü

Mavi
Mavi
Mai...
Gök girsin kızıl çıksın. .
Kızıl dursun mai aksın..
Hızlandıkça hızlandık ..
Mavi orda nasıl duralım ki toprakta.
Ana topraktı lakin biz mai sevdik.
İmkansız olsa dahi...

Taşlaşmış ayaklarımla koştum koştum koştum. ..
Toprak sertliğimi söküp aldı mai..
Emekleyen bebe ruhum emziriliyordu.

Şimdi gelelim bunları bana yazdıran o güzelim şehre değil mi? Ruhumda açtırdığı edebi tomurcuklar filizlene dursun birazda reel izlenimlerimlerimden bahsetmek istiyorum.
Muğla , Muğla ,Muğla

(Napolyon haltetmiş ben daha güzel söylüyorum ama parayı değil )

Doğal yaşam dedikleri şey bu şehrin özü diyebilirim. Konya gibi bir şehirden çıktıktan sonra burası bana amazon ormanları gibi geldi dersem abartmış olmam sanırım. Koca koca ağaçlar , erguvanlar neredeyse tüm şehiri baştan aşağı süslüyor. Doyasıya çektim içime yeşilliğin kokusunu...
İlk durağımız Akyaka.
Güneşin denizle izdivacına tanıklık ediyor insan  her gündoğumunda.
Küçük küçük evler ..en uzun apartmanlar bile maksimum 3 katlı ve özellikle koca devasa betonarme hayattan bıktıysanız burası hem ruhunuza hem de görsel dünyanıza iyi gelecektir.Bunun yanı sıra otel niyetine apartlar mevcut.

(Ucuz bir fiyata  ev kiralıyorsunuz).

Ayrıca not düşmek istiyorum neredeyse her apartın bahçesinde ortalama 4-5 kedi bulunuyor.

(Hayvanseverler için iyi de kediden korkanlar dikkat)

Ege denizi hemen ayağınızın altında olan küçük bir kasaba ... Ayrıca plaj kenarında hediyelik eşya satanlar ve gezi organizatörlerin birbiri ile diyalogları ve sohbetleri muazzam keyifli ve eğlenceli onlarla sohbet etmeyi bir kenara not alırsanız iyi olur ... Şunuda belirtmek istiyorum bu küçük bölgede kaybolabilirsiniz çünkü neredeyse her sokağı birbirine benziyor ve ayırt  etmek oldukça güç.

( çok iyi görsel hafızam olmasına rağmen üç kere kayboldum).
Kaybolursanızda üzülmeyin denize doğru ilerleyin ve tatilinizi kimle yapıyorsanız onu arayın.
(Tabi o da kaybolmazsa)

İkinci durak Bodrum..
Şu ünlü deryasının akın ettiği yer. Bana ünlüler gerçekten biliyor bu işi dedirten bir yer burası..Devasa kayaların denizle ahenkli uyumu sanatın üstünde bir sanat olduğunu ispatlıyor..Manzaralar akıp giderken arabanın penceresinden merkeze doğru ilerledik. Birkaç yokuş atlattıktan sonra limana demir atan gemilere yakın bir yerde park edip yürümenin daha güzel olacağını düşündük.
Denizin hafif bir esintisi güneşin samimi sıcaklığıyla birleşince kendinizi yoga meditasyon vs. benzeri şeyler yapmış gibi rahat hissediyorsunuz. Yürüyüşümüzü yaparken Bodrum Çarşısı'na girmemek olmazdı tabi.Rengarenk işlemeli kıyafetler, çantalar,dekoratif eşyalar göz kamaştırıyor adeta...Çarşıda ilerlerken Balkanlardan Afrika'ya binbir çeşit ulustan insanlar akıp gidiyor etrafınızda. . Tabi hal böyle iken kendinizi biran ülkeler arası bir geçitte hissetmemek mümkün değil.Çarşı esnafı hemen hemen her dilden birkaç kelime öğrendiği için müşteri ilgisini çekmek ve iyi bir kazanç elde edebilmek için diyaloglara giriyor ve şunu söyleyebilirim ki gayet başarılı oluyorlar..
Oryantalizme ilgisi olan biri olduğumdan daha çok geleneksel motifli dekoratif eşyalara daldım diyebilirim.Lakin öğrenci olduğumdan mütevelli tatilde bile harcamalarımı aşırıya kaçmayacak şekilde sınırlandırmak mecburiyetindeyim.

(Cimri değilim tutumluyum ama kitap konusunda paraya acımam)

Bodrum evleri sokakları çarşısı sahili falan filan derken  zaman hızla akıp geçti..

Bu tatilden  hatıra kalsın diye denizden çıkardığım bir midye kabuğu  bir taş ve birazda mavi satın aldıklarımdan çok daha değerliydi.

Gezi anımı uzun uzun anlatmak isterdim size lakin saklı hatıralarda olmalı hayatınızda kim bilir belki bir çay yada bir kahve  eşliğinde anlatabileceğiniz samimi bir kaç kırıntılar ...

Velhasıl yolunuz Ege'ye düştü mü Muğla'ya uğramadan dönmeyin derim..

Mahsimazuhal

mahsimazuhal.blogspot.com.tr
zuhal0366@gmail.com

21 Haziran 2016 Salı

Zaman Sarıp Sarmaladı BEN'i





Bir anlıktır zaman.
Durduramadıklarımız..
Dökemediklerimiz...
Toplayamadıklarımız...

Yelkovan ve akrebin kıyasıya sobelemeleri.
Elim sendeleri..
Piştisi...

Ayşe teyzenin yaşlanması,
Veli amcanın cenazesi,
Ali'nin kurşun askeri,
Fatma'nın kınası,
Zehra'nın elma şekeri. ..

Şubatın 29'u
Her ayın 15'i
Ramazanın gelmesi
Yılın 365'i ...

Beş hecelilerin altıncısı,
Garibçinin derdi,
Sessiz Gemi'nin hüznü,
Cemal'in aşk rafları...

Süleyman'nın tahtı,
İbrahim'in sofrası,
Fatih'in fethi,
Eyüp' ün ıstırabı...

Güneşin kızgınlığı,
Gecenin sükuneti,
Bulutun gözyaşları,
Yeşilin devası...

Durduramadıklarımız...
Söyleyemediklerimiz...
Toplayamadıklarımız...

Hayallerimiz,
Umutlarımız,
Geleceğimiz,
Geçmişimiz...

Akıp süzülüyor zamanın çizgilerinde...
Çizgiler sarmal sarmal sarılıyor ben merkezine..
Hedef ben.
Çizgiler dürüldükçe dürülür.
Boğar ,sıkar sıkar ve topraktan filizlenen küçük tohum çınar bile olsa devrilir bir gün ebediyete ...

Debdebe deryası debelenip dururken
Son nokta konmuştur kâğıda...

Kağıt matbaaya , matbadan kitaba döner...
Ellerin titrerde bir bakarsın kitaba baştan aşağıya...

Kelimeler okunurken dudaklarından,
Arafın orta yerine mıhlanır ayakların..

Dudak kurur.
Kitap biter.
Son çizgiyi görürsün ,
o son sayfada.

Yazar da sen. Yönetmen de sen. Figüran da sen.
Sen
Sen
Sen
Koskoca bir imza süzülmüştür çizginden...

İşte böyle bir ufuktan çiziyorum çizgilerimi
Mürekkep ne zaman bitecek?
Şu sarılıp duran sarmal ,beni ne zaman bitirecek , bilmiyorum , cevapsız sorular da var cismiyet dünyasında...
Yorgunluk çöküyor kemiklerime daha YİRMİ ÜÇ 'ünde bir kadına. . .

Yaşlılık seneler devirmeyi mi ister sanki
seneler devrilmesede yaşlanamaz mı bir insan ...

İşte ben yine yazıyorum payıma düşen mürekkepten, çizgiden...
Bilmiyorum ,ne zaman biter?

Biçilmiş sürelerde adım atıyoruz her güne ve hangi gün son olur bilmeden.

Kara bulutlar !
Beyaz bulutlar!
Toplanin hadi ufkutiyetimin özgürlüğünden size damla damla duygular getirmişim..
Kardeş payı deyip eşit dağılın gönlüme
Dostum olun ey bulutlar,

Yine yeni ve yeniden..



zuhal mahsima aytek
mahsimazuhal.blogspot.com.tr
zuhal0366@gmail.com 

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Dönülmez Akşamın Ufkundayız...

Ne çok düşünüyoruz arkadaş..Bak yine gece yine karanlık...Gökyüzü tavanına asılı bir Ay ve yaverleri yıldızlar...Nasılda parlıyorlar geceye inat.
Buram buram kokuyor umutlar, hayaller..Hani demiştim ya benim hayalimde, hayatımda ANADOLU...
Kokusunu almak istediğim hayali , umudu alıyorum işte..
Geniş mi geniş  (bazen uçsuz bucaksız gibi gelir) Konya'nın ovasında bir garip insanım.
Pencerem açık..
Gönlüm seçik..
Bağrım yanık..
Gecenin sessizlik şölenini uzaktan izliyorum, çoğu zaman  kendimi buna kaptırırken buluyorum...Hop! Bir bakıyorum Ay'ın yanı başında sabahın şahı Güneş'i çekiştiriyoruz..Ulan Ay! girme kanıma...vesvese doğamda ...
Bende az değilim hani, sabah Güneş'e gece Ay'a katılır her ikisinin kıyasıya rekabetini harlayacak kelamlar ederim..Ben galiba kurnazım yada dedikoducu yahut hiçbiri..seviyorum işte ikisini çapkın bir aşık gibi..
Uzaklaşıyorum bir süre Ay ve yıldızlardan...
Gözlerim kapalı.
Sadece susuyorum.
Hav!  Hav! Hav!
Duydunuz mu?
Köpekler nasılda havlıyor yarınlar için.
Sahi yarınlarda bizi neler bekliyor?
Bu canım toprakların havası ne zaman kan değilde gül kokacak? Yahut nergis, lale, yasemin..
Tekrar ne zaman alacağım? (!)
(Korkmayın siyaset yapmıyorum benim ki istek)
Tekrar derken utandım doğrusu. Özür dilerim..koca bir yalan söyledim..yaşamadığım bir şeyi nasıl tekrar diyerek isteyebiliriz ki..
(Ay ve Güneş 'e yaranacam derken yalancı oldum çıktım iyi mi?)
Demiştim ya hani almak istediğim şeyi alıyorum işte..
Ben böyle hüzün deryalarına dalmışken birden bir sızı vurur burnuma..
Ellerim yine yağmur damlalarına ova.
Belli ki bereketli..
Sağanak sağanak yağıyor ovama.
Karadeniz kadar tuzlu,
yakıyor avuçlarımı...
Birden bir ses esiyor kulağıma..
Buğulu..
Git gide yakınlaşıyor ölüm gibi..
Zamane atlıları diye yakınırken ses belirginleşti birden.
(Zamane atlıları değil canım bildiğin araba )
Kulak verdim önyargılarıma inat. 
Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç;
  Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
  Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
  Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
  Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
  Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
  Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
  Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
  Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!
  Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.
Dinledim.
Dinledim...
Yavaş yavaş uzaklaştı ses ,uzaklaştı atlılar..
Ve ses karanlıkta kayboldu.
Savunmasız kaldım, haklıydı işte söz söylenemezdi ki artık..
Yahya'ya bıraktım geceyi...
Rindlerın akşamını çalmak istemedim..
Oturdum ilk bulduğum geceye..
Ah kalbim ah gönlüm 
Ya şevk içinde harap ol
Ya aşk içinde gönül.

Dönülmez akşamın ufkundayız..
Vakit çok geç,
Ey hakikati arıyan gözlerim 
Bak ufukta Güneş doğuyor...

20 Nisan 2016 Çarşamba

Merhabalar


Merhaba.
Öncelikle şunu belirtmek isterim, 
bir yazıya nasıl giriş yapılacağını bilmemek ayıp olmamalı. Belki biraz basit gelebilir ama yazarken de konuşmaya başlarken de merhaba demek, samimiyet göstermek en önemlisi bizim tabirimizle Allah'ın selamı ile başlamak garip olmasa gerek...

Merhaba  (tekrardan)
Yazım hayatıma ilk adım değil bu tabiki ama en azından şöyle düzeltebilirim: "Düzenli bir yazım hayatına" 
ilk adım atışım diyebilirim. Belki çoğunuzun kafasında 
"Düzenli Yazım hayatı¿"
soru işareti bırakmış olabilir.
(çok tabi bırakmamışta olabilir bunlar hep evham)
şöyle açıklayayım yazmayı, çizmeyi çok seven biriyim.Bulduğu her kağıda bir şeyler yazıp bir şeyler karaladığım için bunları derlemek, toplamak ve dahi okumak  çok zor oluyor. Kaybettiğim, bulamadığım birçok yazım ve çizimlerim gibi... 
(sonradan dolap arasında, okul bahçesinde, merdiven boşluğunda bulduğum yazılarım aklıma geldi de, ilahi ben..)
Kafanızdaki Soru işaretlerini  bir nebze de olsa  gidermişimdir umarım 
(ya benim kafamdakileri ne yapıcaz?)

Öncelikle Size kendimi tanıtmadan önce tanıtılası bir insandan söz etmek istiyorum. dört duvarla çevrili  hayatıma pencere açtırmayı başaran,
küçük bir çocuk gibi düşünürsem şu Ezop masallarındaki kahramanlar olarak Hayal edip  gösterebileceğim,
( her ne kadar kendisini kahraman olarak görmese de, pek mütevazidir kendisi)
Hayatını olmazlarla değiştirmeyip olmazları değiştiren,
fikirleriyle yaşam tarzıyla konuşmalarıyla bunu hayatının her anına uygulayan,
hayatımın Kırılma Noktası olan,
(kırılma dediysem de aklınıza olumsuz bir tabir gelmesin olumsuzluklardan olumlu anlamlar çıkarmayı böyle tabirler kullanmayı çok severim ki şimdiden kendinizi buna alıştırmalısınız)
bana sıkıştığım şu cesaretsizlik odasının kapısını kırdırtan, 
hayatım boyunca hazine kutumdaki en değerli parça olarak kalacak Mösyö'ye sonsuz teşekkürlerimi sunmak isterim. (biraz da hüzünlendim mi? ne sanki)

Şimdi gelgelelim yazmaya...
(Trenin düt dediği zurnanın zırt dediği yer mi yoksa?)
Kendimi tanıtan kısa bir film çekmek yazmaktan çok daha basit bir iştir.Yani illa ki onun da bir zorluğu vardır fakat yazmak gerçekten bambaşka birşey...Kendimi tanıtma cümlelerini oldum olası hiç sevmedim.
(Sanırım aşk, flört meselelerinin etkileri de katkıda bulunmuş olabilir
Her neyse lafa gireyim.
(Kısa keste Aydın havası olsun be Zuhal) Diyarbakır'ın merkezinde 
(Merkez dediysemde Galileo  babam değildir.)
bir bahar sabahı
(Kuşlar,böcekler,kedicikler,pıtırcıklar mevsimi oh ne güzel)
yas evine doğmuşum.
(Bak nasılda pıtırcıklar soldu (dedemin vefatı).Merak etmeyin Küçük Emrah moduna girmeyeceğim.)
Tabi o sıralar 93 senesinin 3 Martı.
(bu tarihi oldum olası hep sevmişimdir)
Annemin nazlısı,
Babamın aylısı,
Abimin asisi,
Ablamın süslüsü,
Bir çocuk olarak büyümüşüm.
(ki hala büyümeye devam etmekteyim) Çocukluğumdan süregelen sanat aşkı daima ufkumun genişlemesine vesile olmuştur. Kendimi bildim bileli ya fırça başında ya da kalemin soluğunda yaşadım herzaman...
Doğuda kadın olmak zordur fakat düşünen bir kadın olmak çok daha zordur Çünkü dogmalardan sıyrılıp kendini ,zihnini değiştirebilen kadın her zaman tehlike içerir..Doğuda kadınlar Günebakan çiçeği gibidir lakin onlar güneşe bakmayı tercih ederken ben hep ayı seçtim.Yaşadığım sürece hep farklı oldum. 
(Kim bilir belki de Günebakan çiçeği değildim.)
Yaşadığım çevre, yaşadığım aile, bildiğim insanlar, tanıdığım fikirler her zaman beni istedikleri bir kalıp içine sokmaya çalıştılar.
(Kalıba sığmam enginlere taşarım)
Halbuki beni sadece ben olarak anlamak kadar basit bir seçeneği seçmediler.Bu konulara girersek satırlarca kelimeler dizebilirim fakat dediğim gibi şu an burada kendimi tanıtmak amacım.
(Amacı geç aman Ali Rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın)
yazıya olan tutkum düşkünlüğüm beni buralara kadar sürükledi 
(tee elin Konya'larına)
(Bak sen şu feleğin işine mühendis ol dedi)
hayallerimden vazgeçmiş değilim en büyük hayalim bir sanat galerisinde kendi resimlerimi sergilemek ve günebakan diyarında  kendi memleketimde dimdik ayakta güneşe bakmasam bile nasıl durabildiğimi göstermek için yapmalıyım.
(Bırakın Paris'i hayalimde hayatımda ANADOLU)
Amacıma Gelecek olursak burada sanata dair her türlü paylaşım yapmayı her öğrendiğim bilgiyi siz değerli okurlarla paylaşmayı amaçlıyorum.zenginlik ne kadarına sahip olduğunla değil ne kadarını verebildiğine bağlıdır..Aslında ben de burada öğrendiğim her şeyi her yeni bilgiyi sizinle paylaşarak bu zenginliğe ulaşmayı amaçlıyorum.Umarım yazılarımdan zevk alır ve kendinizden bir şeyler bulursunuz.. Velhasıl şimdiden İyi okumalar..
Esenle kalın  (ya da benle) ...