11 Haziran 2017 Pazar

VAKİT



Vakit ne çabuk akar...
Hoyrat bir nehir gibi,
önünde arkasında ne çok birikmişi olsa da götürüyor..
Setlerimiz,
engellerimiz,
yok karşısında durduramıyoruz.
Çabalarımız yorgunluğumuza denk...
Belimiz bükük belkide,
yaşın ne önemi var,
biriktirdiğimiz onca hatıraların ağırlı büker bedeni.
Güzelliğiyle yakar canı,
Belkide acısıyla...
Sahi ne önemi var yüklendikten sonra...
Belki bir baba yorgunluğudur üstümüzde, belkide anne...
Belki ocağında aş pişmeyen bir yoksulun,
belkide rengin rengini görmeyen bir körün..
Çok küçük,
Belkide kuşunu kaybeden bir çocuğun yoğunluğudur...
Ah hayat!
Nasıl da yoruyorsun bu bedenleri.
Güzelliğine eş bir güzellik,
Zalimliğine denk bir zalimlik,
yoktur bu nefeste..
Ne istersin yığınla aldığın şu canlardan.
Kimi bebedir, kimi evlat
kimi babadır ,kimi ana
Belkide sevgili..
Hangi can ki senin pençenden kurtulup,
bir dirhem nefes ala..
Baharları doğurup kışa tutulmadı mı şu diyarlar,
Kışa varıp baharı büyütmedi mi şu çocuklar.
Yığınla bedenler torbasından dağ,
Üzerinde tahtın,
Ne bir altın varak,
Ne bir zümrüdün parlatır onu...
Vazgeçtin mi nefesten,
Toz zerresi bile geçmez şu bedenden ...
Söyle ey vakit, 
Şimdi zalimlik seherin neden bu kadar mahsun... 
Neden boynun bükük 
Aldığın günahsızların baharımı 
Verdiğin canların değersizliğimidir,
Seni yıkan...
Söyle ey vakit,
tahtın üstündeki beyaz,
hüznün kaftanımıdır  

Saygı ve hürmetlerimle...
Mahsima

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder